Çocuğun bebeksi davranışlarına, bebekliğini canlandırdığı, annesinin karnından yeninden doğduğu oyunlarına, bebeksi konuşmalarına, "ben bebek oldum" demesine “büyüdün artık sen, bebek değilsin” diyerek tepki vermemiz, çocuğun içinde derin bir yalnızlık hissi yaratır.
Çocuk bu oyunlarında, bebeksi davranışlarında kendini bebekliğindeki gibi güvende ve kabul edilmiş hissettirilmeyi bekler; bebeklik dönemine dönerek, eksik kalan ya da yarım kalmış duygusal bir boşluğu doldurmaya çalışır.
“Sen büyüdün, artık bebek değilsin” diye çocuğu reddetmek yerine, onun bu ihtiyaçlarına şefkatle yaklaşmamız, çocukta güven ve aidiyet duygusunu pekiştirir.
“Bebeğim, dünyaya gelmiş, gelsin kucağıma, ben onu büyüteyim” gibi ifadelerle çocuğa duygusal güvence vermemiz, çocuğun içsel huzurunu, güven duygusunu tazeler, bizimle ve dünyayla kurduğu güvenli bağını destekler.
Çocuğun bebeksi oyunları, aynı zamanda çocuğun doğum, büyüme ve gelişme süreçlerini anlamasına da katkı sağlar. Çocuk, bebekken hissettiği duyguları yeniden yaşayıp bu duygulara bir anlam vererek içsel yolculuğunu tamamlar. Böylece büyümeyi doğal bir süreç olarak kabul eder ve bu duygusal deneyimleri sağlıklı bir şekilde geride bırakır. Tekrar bebek olur tekrar büyütürüz, bu oyunlarda.
“Gel bebeğim, hoş geldin dünyamıza. Seni nasıl da bekledik, nasıl da sevindik gelişine” diyerek onun o minik bebek anlarını kabul etmemiz, çocuk için onarıcı bir müdahaledir. Çocuk, kabul edici ve sarıp sarmalayan tavırlarımız ve ifadelerimizle içsel çatışmalarını yeniden oynar, doğum sonrası dönemi sembolik olarak tekrar yaşar. Bu, onun gelişiminde geçmişten geleceğe bir güven köprüsü oluşturur, “bebekliğim güvenliydi, şimdi büyüyebilirim” mesajını alır.
Çocuk, küçük bir bebek olur, bebeksi davranışlar sergiler, bebeksi konuşmalar yapar, ben bebek oldum der.
Bebeksi oyunlarında çocuk, bebeklikten ayrılmaya dair kaygısını, yeniden güvenli bir bağlanma ile aşar. “Benim bebeğim, hadi emekle bakalım, ben seni kucağıma alayım” diyerek çocuğun duyguya güvenle girmesine olanak sağlamak, onu büyütür. Yani çocuğa, "büyüdün, bebek değilsin artık sen" demeden yani onu reddetmeden, kabul ettiğimizde; bebeklik, artık geride bırakılacak bir tehdit olmaktan çıkar ve oyun yoluyla kendiliğinden çözülür.
Çocuğun bebeklik dönemini yeniden canlandırdığı oyunların altında, çoğunlukla derin bir bağlanma ihtiyacı ve bir dönemi tamamlama arzusu yatar. Bebeksi oyunlar, bebek gibi davranması ve konuşması, çocuğun iç dünyasında güven, sevgi, ait olma duygusu gibi temel hislere dair bir arayışın işaretidir. Bebeksi oyunlar, geçmişte yaşanan ancak bilinç düzeyine çıkmamış, bilinç dışına itilmiş tamamlanmamış bir olayın çocuk tarafından yeniden yapılandırılmasıdır. Çocuk bu tür oyunlarda, bir şekilde yarım kalmış veya belki de doyuma ulaşmamış bir duygusal ihtiyacını yeniden canlandırarak çözmeye çalışır.
Çocuğun, bebeksi oyunların altında yatan “ilk güven deneyimini yeniden yaşama” ihtiyacıdır. Çocuk, kendini yeniden bebek gibi kurguladığında, çevresinden “bu dünyada güvende, sevilen biriyim” mesajını almaya çalışır. Ebeveynin, çocuğun bu oyununu kabul etmesi, ona duygusal güven verir ve içinde yaşadığı herhangi bir eksiklik duygusunu onarır.
Özellikle de çocuk, yeni bir kardeşin gelişi, boşanma, kreşe başlama, taşınma veya aile içinde yaşanan krizli zamanlar gibi kaygı uyandıran bir durumla karşı karşıyaysa, bebeklik dönemine dönerek kendini güvenli alana taşır.
Yeniden doğum oyunları, bebeksi oyunlar, çocuğun belki de kendini terk edilmiş, kaygılı ya da yalnız hissettiği anlarda sığınılacak güvenli bir limanı olur. Bu oyunlarla çocuk, sembolik olarak yeniden doğar, beslenir, sevilir ve kabullenilir. Bu, çocuğun büyümek için ihtiyaç duyduğu güveni yeniden kazanmasına, büyümeyi bir kayıp değil, doğal bir devam olarak görmesine yardım eder.
Eğer çocuk “bebek misin sen? Artık büyüdün!” diyerek reddedilirse, bu aslında onun duygusal dünyasında yaralayıcı bir iz bırakır. Çocuğun bebeksi oyunları, tam da bir duygusal eksiklik ya da güvende olmama hissine yanıt olarak ortaya çıktığı sırada, büyüdüğüne dair katı bir sınır koymak, hissettiği güven arayışında onu yalnız bırakmak anlamına gelir.
Bebek gibi davranma diye reddedilen çocuk, içinde beliren eksiklik hissini onarma yolunu bulamaz; tam tersine, bu duygular daha da derinleşir. Yaşadığı bu reddedilme, “duygularım kabul görmüyor” diye yorumlamasına neden olur. Kendini ait hissetmediği, onaylanmadığı bir durumda, çocuğun iç dünyasında bir yabancılaşma oluşur ve güven duygusunun yerine suçluluk yerleşir. Bu tür bir reddedilme, onun büyümeyi içsel bir gelişim olarak değil, bir tehdit, bir kopuş olarak algılamasına neden olur.
Eğer çocuk bebeksi oyunlarında kabul görür, sevgiyle ve şefkatle karşılanırsa, ihtiyacı olan güveni oyun yoluyla doyurur, tamamlanır ve kaldığı yerden devam eder gelişimine. Böylece büyüme, onun için güvensizlik ya da eksiklik hissi değil, doğal bir gelişim olarak içselleşir. Ancak çocuğun bebeksi davranışları rreddediirse, çocuk kendini dışlanmış ve yalnız hisseder; içsel ihtiyaçları, bir çözüm bulamadan derinlerde bastırılır. Reddetme, çocuğun ihtiyaç duyduğu o sevgi ve kabul duygusuna ulaşmasını engeller; bunun sonucunda, büyüme sürecinde yetersizlik ve aidiyetsizlik duyguları yer eder, gelişimi durur.
Ebeveyni tarafından “bebek misin, büyüdün artık sen, bebek gibi davranma” diye güven ve sevgi alma ihtiyacı reddedilen çocuk, içsel bir suçluluk ve utanç hissetmeye başlar. Bu tür bir suçluluk, çocuğun ihtiyaçlarını ve duygularını yanlış ve uygunsuz olarak değerlendirmesine yol açar. Bebeksi tavırları ile içindeki doğal güven arayışı ebeveyni tarafından reddedildiğinde, kendini eksik ve hatalı görür.
Bu durumda, suçluluk duygusu, çocuğun kendini onarma ihtiyacının önüne set çeker; duygusal yaralarını saracak yolları içsel olarak kapatmak zorunda kalır. Gelecekte ne zaman yeniden güvende hissetmeye ihtiyaç duyacak kadar sarılsa, incinse, üzülse bu içinde bir huzursuzluk yaratır. Kendini yatıştırma kapasitesi oluşamaz, gelişemez.
Suçluluk duygusu, çocuğun içsel bir çatışma yaşamasına neden olur. Kendini yeniden güvende hissetmeyi denemek yerine, artık ihtiyacı olan bu oyunlara başvurmaktan çekinir, hatta bunu bir zayıflık olarak görmeye başlar. Bu duygular, onun duygusal büyüme yolunda savunmasız kalmasına, içsel çatışmalarını bastırarak çözüm arayışından vazgeçmesine sebep olur. Büyüklenmeci bir tavırla, ben bebek değilim der çocuk, sertleşir, abartılı bir şekilde güçlü görünmeye çalışır.
Bebek gibi olarak, bebeksi davranarak yeniden bağlanma gerçekleştirip sağlıklı yollarla kendini onarabilecekken, ebeveynin reddetmesinden dolayı suçluluk duygusu ile bunu yitirir. Yetişkinliğinde de ne zaman yeniden güvende hissetmeye ihtiyaç duyacak kadar üzülür, hayal kırıklığı yaşarsa ben zayıf değilim diye düşünür ve içsel bir huzursuzluk yaşar, kendimi yatıştırma kapasitesi oluşmadığı için bunu kullanamaz.
Çocuk ebeveyni tarafından reddedilme sonucunda ihtiyaç duyduğu güvenli bağı kuramaz, yenilenemez, güvenli bağlanma için gereksinim duyduğu onarımı dışlanmış hissederek askıya alır. Kendi içsel kaynaklarını harekete geçirmesi engellenen çocuğun, ilerleyen dönemlerde kendini güvende hissetme ve ilişkilerde rahatlıkla bağ kurma becerileri zayıflar. Kısacası, bu tür bir reddedilme, çocuğun içsel yaralarını saracak, kendinin sevilip kabul edilebilir olduğu inancına yönelik yolları tıkayarak, duygusal gelişim sürecini sekteye uğratır.
Bu içsel huzursuzluk, çocuğun dünyasında kendini ifade edemeyen, bastırılan bir güvensizlik ve suçluluk kaynağı olarak büyür. Çocuğun içinde yankılanan bu güvensizlik, kendini kabul görmemiş hissetmenin verdiği öfke olarak dışa vurulur. Kırıldığı anlarda, başarısız bulunacağını hissettiği anda saldırganlaşır, içindeki yeniden güvende hissetmeye yönelik sistemi devreye sokamaz çünkü ebeveyni tarafından bu devredışı bırakılmıştır.
Bebeksi oyunları reddedildiğinde, çocuk bu oyunlarla karşılanmasını bekelediği ihtiyaçlarını bastırmak zorunda kalır, bir yandan da içsel bir gerilim ve tatminsizlik yaşar. Bu gerilim, bir süre sonra kontrol edilmesi güç bir enerjiye dönüşür ve vurma, itme, zarar verme gibi saldırgan davranışlarla dışarı sızar.
Çocuğun bebeksi davranarak, ebeveyninden güven ve sevgi alma ihtiyacının göz ardı edilmesi, onun içinde doğal olarak bir öfke birikmesine yol açar.
Bu öfke, bebeksi oyunları aracılığıyla kendini güvende hissetmesinin reddedilmesine karşı bir savunma olarak ortaya çıkar. Çünkü artık kendini güvende hissetmeyi bir zayıflık olarak gören çocuk, hem çevresinden korunmak hem de varlığını kanıtlamak için saldırgan bir tutum geliştirmek zorunda kalır.
Bu saldırganlık, kabul edilmek, sevilmek ve anlaşılmak için çaresiz bir başkaldırıdır.
Comments